Blog

Hepimiz haftanın, ayın, yılın ilk günü mutlaka yeni kararlar alırız. Eminim bazılarımız bunu bir süre için sürdürebilse de bu kararların birçoğu hayatımızda kalıcı bir yer edinemiyor. Sorun belki inanç ve motivasyon eksikliği, belki hedefin uzaklığının oluşturduğu baskı, belki ekonomik ve kültürel sebepler…Yapılan çalışmalar da bunu destekliyor. Yılbaşı gecesi kararlarının sürdürülebilme oranı yalnızca %19. Yakın zamanda 2025’e merhaba diyeceğiz ve yeni yeni yıl gecesi birçoğumuz diyete, düzenli spora başlama kararı alacak. Ancak ertesi gün olduğunda hayatımızda sihirli bir dokunuş olmayacağı için ve mevcut problemlerimiz devam edeceği için aldığımız kararları bir anda uygulamakta güçlük çekeceğiz. Yoğun çalışma temposu, sorumluluklar, fiziksel ve ruhsal durumumuzdaki süregelen sorunlar takvimde yeni bir sayfayla beraber yok olmayacak ve aldığımız kararların sürdürülebilirliğini etkileyecek. Peki, yeni kararlar almak için yeni bir yıla veya aya gerçekten ihtiyacımız var mı? O zamana kadar elimizdeki süreyi daha iyi değerlendiremez miyiz? Böylece yeni yıl geldiğinde yeni kararları uygulayabileceğimiz ortamı iyileştirmiş olmaz mıyız? Yeni bir yıl, doğum günleri birçok insan için bir tür başlangıç noktası olabilir. Geçmişteki deneyimlerimizi değerlendirir, geleceğe yönelik umutlanır ve adımlarımızı belirleriz. Değişim, dönüşüm ve yeniden başlama şansıdır. Ancak, Bu kararların başarısı için küçük, yönetilebilir adımlarla ilerleyip, gerçekçi ve ölçülebilir hedefler koymak çok önemli. Bu nedenle yılbaşını beklemeden işin ucundan küçücük de olsa tutarak başlayabiliriz diye düşünüyorum. Herkese sevgiler

Beş kilo fazlam var eğer verirsem sonrasında her şey mükemmel olacak. Zayıf olsaydım işler yoluna girerdi ve başarılı olurdum. Partnerim, ailem, arkadaşlarım bana yeteri kadar saygı/sevgi göstermiyor zayıf olsaydım bunları yaşamazdım. Spora başlamak için, istediğim saç rengini yapmak için, hayalini kurduğum tatile gitmek için biraz kilo vermem gerekiyor. Yalnız değilsin. En iyimiz bile bunları zaman zaman düşünebiliyor. Her gün sosyal medyada mükemmel hayatları, mükemmel bedenleri, mükemmel tabakları kaydırırken üstelik toplumun özellikle kadınlara idealize ettiği beden imajı dayatmalarına maruz kalırken zayıf olmayı arzulaman -çünkü insanlar seni o zaman daha çok sevecek?-, ‘mükemmel’ bir bedenin içinde yaşadığında tüm sorunlarının çözüleceğini düşünmen - çünkü her yerde fit, güzel, çekici kadınların fotoğrafları var ve onlar çok mutlu görünüyor?-gayet anlaşılabilir. Bu arzularına ulaşmanın tek yolunun acı çekmekten, keyif almamaktan, katı diyetlerden, kusursuz bir disiplinden geçtiğine inanman da gayet anlaşılabilir. Ancak, Hayatın kendisi mükemmel değilken, mükemmel olmayı hedeflemek nasıl mümkün olabilir? Peki, mükemmeli hedeflerken kaçırdığın onca şeyin farkında mısın? Örneğin; Pazartesi mükemmel bir diyete başlamayı hedefledin ancak henüz günün yarısındayken çikolata kaçamağını yaptın ve yenilmiş hissettin. Oyun bitti. Başarısız olduğunu kabul edip tüm haftayı korkunç beslenerek geçirdin. Tanıdık geliyor değil mi? Ya da, İşten dönünce 10.000 adım atmayı hedefledin ancak eve çok yorgun geldin ve gözünde büyüyen standartize ettiğin koca bir 10.000 adım ile baş başa kalınca vazgeçip kanepede uyumayı tercih ettin. Oysa çikolata yedikten sonra akşam eve gidip sağlıklı beslenmeyi sürdürebilirdin. Aynı şekilde, 10.000 adım yoksa ben de yokum demek yerine enerjinin ve zamanının izin verdiği ölçüde hareket etmeyi tercih edebilirdin. Hayatta siyah ve beyaz bölgelerden daha fazla gri bölgeler vardır. Bunu benim de öğrenmem zaman aldı. :) Mükemmeli hedeflerken hayatın kendisini kaçırdığını farkettiğinde, bir hedefi gerçekleştirirken elinden geldiğince imkanlarına, kapasitene, koşullarına göre hareket etmeyi öğrenmeye başlıyorsun.Sihirli kelimeler zaman ve pratik Böylesi bir işi eksiksiz, kusursuz, bütünüyle yapmaya uğraşmaktan çok daha sürdürülebilir ve kalıcı. Sağlıkla, sevgiyle ve çokça şefkatle

1 Kilo kaybetmek için 7000-7200 Kalori harcamak zorundayız. Bu aşağı yukarı 14 saat aralıksız egzersiz yapmak anlamına gelir. Mümkün müdür? Hayır. Mümkün olsaydı bile sonuç başarılı olmazdı çünkü tek başına matematik hesaplarının tanımlayacağı kadar basit olmayan daha kompleks mekanizmalara sahibiz. Daha fazla antrenman yapman spor performansını iyileştirebilir, mental sağlığını iyileştirebilir ve bir noktaya kadar fiziksel sağlığını da iyileştirip kilo kaybetmeni sağlayabilir. Ancak bu kesin değil. Sürdürülebilir değil. Kolay hiç değil. Çünkü, Yaş, boy, kilo, cinsiyet, yapılan antrenmanın türü, süresi, sıklığı alınması gereken yakıt miktarı hepsi beraber vücut kompozisyonunun belirleyicisidir. Tek başına egzersiz yapan bir kişi, beslenmeyi düzenlemeden belki bir noktaya kadar ağırlık kaybı gözlemleyebilir ancak sonrasında fiziksel performansta bir iyileşme yakalayamaması veya performans düşüklüğü veya kilo artışı yaşaması muhtemel. Özellikle kas artışını hedefleyen bireylerin diyetinde makro ve mikro besin ögelerinin titiz bir şekilde planlanması gerekir. Aynı şekilde profesyonel sporcuların diyetinde ılımlı artışlar/azalışlar yaparak ilerlemek de çok önemli. Bu hesaplamalar yalnızca kilo kaybı/kas artışı için değil performans, güç ve sakatlıkla birebir ilişkili… Kısacası, Kas, eklem, kemik ve diğer tüm sistemlerin sağlığı için egzersiz yapmalıyız. Bu değişmez bir bilgi. Bununla beraber, Kilo vermek için, kas artışı için, performans artışı için yakıtı da doğru planlamalıyız. 5 dakika içerisinde yediğin 500-600 kalorilik bir pizzayı yakmak için spora gidiyorsan, sonrasında birkaç saat yoğun egzersiz yaparak fiziksel ve mental sağlığına zarar verip devamlı daha fazla egzersiz yapmayı planlayarak kilo vermeyi hedefliyorsan üzgünüm uzun vade için hiç bir ilerleme kaydedemeyeceksin. Özetle, Spor sağlığa iyi gelir. Keyif aldığın, sürdürebileceğin ve ihtiyacına yönelik olması en önemlisi. Bu bilginin çalışabilmesi için de; Düzgün bir beslenme programının denklemde olması gerekir. Sevgiler, İyi vücudu mutfakta yapanlar kulübü

Herkesin diyetine kimse karışamaz. Mükemmel beden imajı, toplumsal baskılar ve idealize edilmiş görüntüler sarmalı içinde sağlıklı beslenmeye çalışanlar kulübü. Herkesin beslenme hakkında az çok bir düşüncesi vardır. İnsanın olduğu her yerde beslenme konuşulur bu kaçınılmaz.Bazı gelişmiş toplumlarda kişisel sınırlar/meseleler söz konusu olduğunda duyarlı, özenli ve farkındalık seviyesi yüksek bir tutum sergilenirken bizim toplumuzda maalesef herkesin (bırakın diyetine) hayatına, herkes çok rahat bir şekilde karışabiliyor. :) Biraz kilo mu aldın? Çok zayıflamışsın/çökmüşsün resmen… Sen yine mi diyet yapıyorsun? Ne gerek var? Bir seferden ne olacak ye gitsin, Bu nasıl bir diyet? Çok yiyorsun? Gibi… Diyetteyken farkında olmadan yapılan ve kişiyi olumsuz etkileyen yanlışlardan belki de en büyüğü sürekli diyet hakkında konuşmak ve sürekli diyet hakkında konuşan insanları dinlemektir. Bu konuşmalar kişiye hem sürekli kısıtlanmış olduğunu hatırlatır, hem de çevresindekilerin üzerinde bir baskı kurmasına neden olur. Oysa ki, dünya üzerinde hiçkimse metabolizmanı, açlığını, tokluğunu, bedenini senden daha iyi tanıyamaz. Biz uzmanlar bile beslenme programı oluştururken ‘ideal’ ‘mükemmel’ bir diyet listesi yazmayı hedeflemiyoruz ki zaten böyle bir şey mümkün değildir. Danışanımızdan aldığımız bilgiler ışığında ona maksimum uyum sağlayabilecek çözümleri sunmayı hedefliyoruz. Sonrasında kişiyi gözlemleyip diyete uyum sürecini yönetiyoruz. Eğer en iyi yaklaşım bile kişi üzerinde çalışmıyorsa değiştirir, başka opsiyonlar oluştururuz. Çünkü herkesin süreci parmak izi gibi özeldir ve tek bir doğru elbette yoktur. Sonuç olarak, İnsanların sürekli hayatımız/tercihlerimiz/beslenme düzenimiz hakkından yorum yapmasına izin vermeli miyiz? Bunu normalleştirmiş olabilir miyiz? Kabul etmek zorunda mıyız? Bence hayır. Düşüncelerimizi tatlı bir dille açıkça dile getirmekten, sınırlarımızı korumaktan çekinmeyelim. Sağlıkla, sevgiyle, şefkatle